1.
FATURANIN
İBRAZ TARİHİNDEN İTİBAREN ALACAĞA TEMERRÜT FAİZİ İSTENİP İSTENEMEYECEĞİ SORUNU
Vergi Usul Kanunu’nun 229-232’inci maddeleri
arasında ele alınan fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında
müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tacir
tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.
Bu tanımlamadan çıkartılan sonuç uyarınca fatura
malı satan ya da hizmeti sunan tarafından düzenlenmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 229’uncu maddesinde faturanın
tanımı yapılırken kullanılan “satılan emtia” ve “yapılan iş” ibareleri,
V.U.K.’nun 231. maddesinde geçen ve yukarıda da
değinilen “Fatura, malın teslimi ya da hizmetin yapıldığı tarihten itibaren
azami yedi gün içerisinde düzenlenir” hükmü,
232’nci maddesinde, satıcıların “sattıkları mallar”
veya “yaptıkları işler” için fatura düzenlemeleri gerektiğinin belirtilmesi
ifadelerine dayanarak faturanın düzenlenmesi
hakkındaki genel ilke mal teslimi ya da hizmet sunumundan sonra düzenlenmesi
gerektiğidir.
Gerek faturanın malı satan ya da hizmeti sunan
tarafından düzenleniyor olması, gerekse genel ilkeye rağmen faturanın mal
satımı veya hizmet sunumundan önce düzenlenebilmesi faturanın delil olma
değerini düşürmektedir. Bu bağlamda fatura tarihinden itibaren borçlunun temerrüde
düştüğünün kabul edilmesi ve bu tarihten itibaren temerrüt faizi istenmesi de
mümkün görülmemekte; Yargıtay kararları da bu hususu açıkça ifade etmektedir;
T.C.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 22.6.1995 tarihli 1995/5731 E. ve 1995/6229 K.
sayılı kararı[1];
“Muaccel bir
borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur. ( BK. Madde 101 ) Faturanın bildirimi
alacağın miktarını açıklayan bir bildirim niteliğinde olup sadece alacağın
muaccel olduğunu belirtir. Anılan yasa maddesi uyarınca borçlunun temerrüdü
için ayrıca alacaklının ihtarda bulunması gerekir. Temerrüt yönünden davacının
bir ihtarının varlığı ortaya konmamıştır. O nedenle davalı borçlu ancak icra
takip tarihinden itibaren temerrüde düşmüş sayılır ve bu tarihten itibaren
alacağa faiz yürütülmesi gerekir.”
T.C.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 24.06.2003 tarihli 2003/4526 E. ve 2003/8308 K.
sayılı kararı[2];
“Dava alacak
davasıdır. Fatura tebliği temerrüde neden olmaz. Davacı davalıya gönderdiği
ihtarname ile 10 günlük süre tanımak suretiyle davalıyı 31.10.2000 tarihinde
temerrüde düşürmüştür. Bu itibarla paranın ödendiği tarihe kadar ancak 2 günlük
temerrüd faizi işleyebilir.”
İnceleme konusu yapmış olduğumuz bu Yargıtay
kararları da göstermektedir ki; Yargıtay fatura ibrazını borçlunun temerrüde
düşürülmesi için yeterli görmemektedir. Zira her iki Yargıtay kararı uyarınca
da temerrüt faizi işletmenin temel koşulu Eski Borçlar Kanunumuzun 101. Maddesi
uyarınca temerrüde düşürmeye yönelik bir ihtarın yapılmasıdır. Uyuşmazlığa konu
yargılamanın temelini bir icra dosyası teşkil ettiğinden; öncesinde bir
ihtarname çekilmemiş olması durumunda temerrüt faizi ancak ve ancak ödeme emrinin
borçluya tebliğinden itibaren işletilebilecektir.
2.
TACİRLER
ARASINDA TEMERRÜT FAİZİNE HANGİ FAİZ ORANININ UYGULANACAĞI SORUNU
Faiz
genel olarak kanuni faiz ve akdi faiz olmak üzere iki temel başlık altında ele
alınmaktadır. Akdi faiz; taraflar arasındaki sözleşme ile kararlaştırılan oranı
ifade etmektedir. Kanuni faiz ise 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine
İlişkin Kanun ile düzenlenmekte olup bu kanun hükümlerince tespit edilmektedir.
Tacirler arasındaki işlemlere uygulanacak faiz oranı da bu kanunun 2.maddesinin
2.fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre;
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının önceki yılın
31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda
açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde
temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30
Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş
puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
Bu hükümde sözü geçen en önemli kavram ticari iş
kavramıdır. Ticari iş,TTK’da düzenlenen hususlarla, bir ticarethane veya
fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi kısaca bir ticari
işletmeyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işlerdir. Bu çerçevede söz konusu
olayımızdaki iş, her iki tarafı da tacir olan ve bir ticari işletmeyi
ilgilendiren söz konusu işlerden olduğundan 3095 sayılı kanunun yukarıda sözünü
ettiğimiz hükmü gereğince Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kısa vadeli
avanslar için uyguladığı faiz oranı uygulanacaktır. Bu oranın uygulanabilmesini
Yargıtay da ticari işin taraflarının açık bir şekilde talebine bağlamış
bulunmaktadır.
T.C.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 31.03.2005 tarihli 2004/3526 E. ve 2005/1929 K.
sayılı kararı;
“Davacı vekili
dava dilekçesinde talep ettiği alacağa ticari faiz
uygulanmasını istemiş, mahkemece ise reeskont faizi uygulanmasına karar
verilmiştir. Öncelikle 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin
Kanun'da, talep edilen "ticari faiz" adlı bir faiz türü mevcut olmayıp
anılan yasanın 4489 sayılı yasa ile değişik 1. maddesi ile, 1.1.2000 tarihinden
itibaren Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gereken
hallerde miktarı sözleşme ile tesbit edilmemişse kanuni faiz olarak T.C. Merkez
Bankasınca kısa vadeli kredi işlemlerinde uygulanan reeskont oranının
uygulanacağı, 2/I. maddesinde ise temerrüt faizi olarak 1. maddede öngörülen
faizin uygulanacağı, 2/II. maddesine göre de ticari işlerde ancak talep
edildiği takdirde T.C. Merkez Bankası'nın kısa vadeli avanslar için uyguladığı
faiz oranının tatbik edilebileceği öngörülmüştür. Yasal düzenleme bu şekilde
olmakla davacının talep ettiği faiz oranı netice itibariyle değişmemekle
beraber 3095 sayılı Yasanın 4489 sayılı Yasa ile değişik 1. maddesinde belirtilen
TCMB. nın uyguladığı reeskont oranını ifade eden yasal faiz olacağından,
hükmedilecek faizin nitelendirmesinin de buna göre karar altına alınması
gerekmiştir.”
3. FATURALARDA YER VERİLEN FATURA BEDELİNİN
ZAMANINDA ÖDENMEMESİ DURUMUNDA VADE FARKI İSTENMESİ HAKKINDA
Taraflar arasında akdi faiz kararlaştırılmaması
halinde yalnızca temerrüt faizi istenebileceği aşikar olup temerrüt faizinin
hangi andan itibaren istenebileceği hususu da büyük bir sorun teşkil
etmektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz üzere fatura tanzim tarihinin esas
alınması mümkün değildir. Ancak uygulamada faturalarda sıkça gördüğümüz 8 gün
içinde itiraz edilmediği takdirde vade farkı isteneceğine ilişkin ibare
kafalarda soru işareti bırakmaktadır. Bu minvalde ortaya çıkan uyuşmazlıklar
neticesinde Yargıtay Hukuk Daireleri arasında da net bir içtihat birliği
oluşmamasından mütevellit Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu söz konusu
hususa dair bir İBK yayınlamak zorunda kalmıştır. [3]
Karar; taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla
birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara “bedelin
belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir” ibaresinin yazılarak karşı
tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nin 23/2 maddesi gereğince sekiz gün içinde
itiraz edilmemesi halinde bu durum, sadece fatura münderecatının kesinleşmesi
sonucunu doğurup, vade farkının davacı yanca kabul edildiği ve istenebileceği
anlamına gelmeyeceği yönündedir.
Kurula göre fatura, sözleşmenin ifası ile
ilgilidir. Faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde, fatura içeriği
kesinleşecektir. Fatura içeriğinden de anlaşılması gereken, sözleşmenin
ifasıyla ilgili olarak, faturada yer alması olağan sayılan, malın cinsi veya
yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlardır. Faturada, “gecikme halinde
vade farkı alınır” kaydının bulunması ve bu kayda itiraz edilmemesi, faturada
yer almasına rağmen, taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir hususa
ilişkin kaydın kabul edildiği anlamına gelmemektedir.
SONUÇ OLARAK :
Söz konusu olayımızda faiz talebimiz taraflar
arasındaki sözleşmede akdi faiz kararlaştırılmamış olması nedeniyle ancak ve
ancak kanuni temerrüt faizi talebimiz olacaktır. Bu talebimiz de 3095 sayılı
Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunuyarınca ticari işlere uygulanan
faiz uygulanacaktır. Bu oranlar da T.C. Merkez Bankası tarafından her yıl
düzenli olarak belirlenmektedir. Faiz ile ilgili en temel olgunun faizin
başlangıç tarihinin hangi tarih olduğu olgusu olduğu düşünüldüğünde de bu
tarihin Türk Borçlar Kanunu’nun 117. Maddesi (Eski BK 101. Maddesi) uyarınca
borçlunun ihtarı olduğunu belirlenmektedir. Somut olayımızda ihtar
çekilmeksizin takip açılmasından ötürü talep edilecek faizin başlangıç tarihi
TAKİP TARİHİ esas alınacaktır.
Stj.
Av. Emre ESMER
EK BİLGİ :
Ø T.C. Yargıtay 13. Hukuk
Dairesi’nin 22.6.1995 tarihli 1995/5731 E. ve 1995/6229 K. sayılı kararı
Ø T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin
24.06.2003 tarihli 2003/4526 E. ve 2003/8308 K. sayılı kararı
Ø T.C. Yargıtay 13. Hukuk
Dairesi’nin 31.03.2005 tarihli 2004/3526 E. ve 2005/1929 K. sayılı kararı
Ø T.C. Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kurulu’nun 27.6.2003 tarihli 2001/1 E. ve 2003/1 K. sayılı kararı